twitter

Tuesday, February 10, 2009

Turkiye Sadece Nukleer Gelecegini mi Aliyor?

-INGILIZCESI HURRIYET DAILY NEWS TE, OCAK 5, 2009 YAYINLANMISTIR-

24 Eylul 2008 gunu, Kamu kurumu TETAS, Mersin’in Akkuyu ilcesinde yapilmasi planlanan Turkiye’nin ilk nukleer santrali ihalesi icin sunulan teklifleri acti. Basta 13 konsorsiyumun ilgi gosterip ihale dokumanlarini aldigi, aylarca zaman ve para harciyarak hazirlik yaptigi ihale sureci, bu konsorsiyumlarin 12’sinin sure ve sartlar uygun degil diyerek ihaleye teklif vermekten vazgecmesiyle son buldu. Tam da bu asamada, surpriz bir sekilde uc asamali ihale mektuplarini eksiksiz yerine getiren Rus Atomstroyexport ve Turk ortagi Ciner konsorsiyumu tarafindan verilen teklif, tum beklentilerin aksine 19 Aralik 2008, Cuma gunu TAEK tarafindan uygun goruldu.

Ihalenin sadece bir teklifle sonuclanmasi sonrasi, yerli ve yabanci bircok enerji uzmani ihaleyi fiyasko olarak nitelendirdi. Bununla birlikte, Enerji Bakani Hilmi Guler, ihale sonrasi, sonuctan tatmin olmus tek yetkiliye benziyordu. Normal sartlar altinda, dunyanin neresinde olursa olsun, yuksek profilli bir nukleer santral enerji ihalesi, dunya nukleer endustrinin ileri gelenleri olan GE, Toshiba, Hitachi, Westinghouse ve Areva’dan teklif dahi almadan bitirse, ihaleyi hazirlayan gorevlilerin cevaplamasi gereken sorular olur. Bu ihalede ise, Enerji Bakani, Basbakandan destek goruyor ve tek teklifli ihalenin bu sartlarda devam edecegini bizzat Basbakan ifade ediyordu.

POLITIK ARKAPLANI
AKP iktidara geldiginden beri, Islamci kesim ve Liberaller arasinda kurulan ittifak, her iki tarafa da inanilmaz sekilde yararli oldu. Anayasa Mahkemesinin, Temmuz 2008’de cikan ‘AKP’yi kapatmama’ karari da bu ittifaki yeniden rayina oturtur gibiydi. Buna gore, onceden oldugu gibi, AKP Avrupa Birliginin gosterdigi harita da yuruyerek reformlar yapmaya devam edecek ve buna karsilik da, Liberaller AKP’nin kucuk gunahlarina ve uymayan politikalarina gozlerini kapatmaya devam edeceklerdi. Bununla birlikte, isler planlandigi gibi gitmedi. AKP hukumeti kapatilmama kararindan itibaren, ozellikle 2005’e kadar suregetirdigi reformist kimliginden ve kurdugu bircok ittifaktan iyiden iyiye uzaklasmaya basladi. Basbakan Erdogan’in ‘Ya Sev Ya Terket’ mesaji, Fehmi Koru’yla kopruleri atmasi, Taraf gazetesini yeni dusman olarak bellemesi, yeni Genelkurmay Baskani ile goturdugu neredeyse mukemmel iliski ve Guneydogu’ya Askeri mudahelelere sessizce sahip cikmaya baslamasi gibi bir cok gelisme AKP-Liberaller ittifakini bir daha onarilmamak uzere mezara gomdu.

Uluslararasi arenada ise, Turkiye Basbakani Erdogan’in artan Anti-Amerikan retorigi, Iran ile her gecen gun artan yakinlik, Hamas ve ‘soykirim’ la suclanan Sudan liderinin Turkiye’ye davetleri ve Suriye ile artan dostluk bir suredir ‘disariya’ Turkiye’nin baska alternatifleri olabilecegi sinyalini vermekte. AB-Turkiye iliskileri uzmani, Dr. Cengiz Aktar, Milliyet Gazetesinde 14 Aralik 2008’de yayinlanan roportajinda, son yillarda AB’nin etkisiyle yapilan reformlarla artik “Cinlerin sisenin disinda” oldugunu soyluyordu. Bu cinlerin bazilarini hemen siralamak istersek: Amerikan Kongresine gelecek Ermeni Tasarisiyla daha da artacak Ermeni konusu, Kibris’i birlestirme muzakereleri, Kurt ve Alevi topluluklarinin problemleri. Yeni iktidara gelen Obama Yonetiminin bu ve buna benzer bircok tartismali konularda, Turk politikacilari rahatlatan geleneksel Cumhuriyetci yaklasimi yerine, AB Kurmaylarina katilacagini da hesaba katarsak, 2009’un Turkiye dis politika diplomatlari acisindan daha da zor olacagini soylemek zor olmasa gerek. Bu ‘siseden cikmis cinlerle’ basa cikabilmek icin, AKP yonetiminin 2009 yilinda, geleneksel Turk Devleti ‘kirmizi cizgilerini’ asmasi gerekiyor. Bununla birlikte, simdiye kadar alinan sinyaller, AKP hukumetinin bu cesaret gerektiren yolu almasi yerine, yukarida bazilarini saydigimiz problemleri konusmama ugruna, farkli dis ittifaklara (son zamanlara cokca konusulan Rus-Iran-Cin yorungesi gibi) yatirim yaptigi izlenimi gucleniyor. Hatta bu yatirimlar, Turkiye’nin yarim asirdan fazla surdurdugu ittifaklari riske atabilecegi tehlikesi tasisa dahi.

DEGISEN KALPLER, KAFALAR VE ARKADASLAR
TAEK, tum beklentilerin aksine Rus firmasinin teklifini kabul ettiginde, ortada ne yabanci ve yerli enerji uzmanlarinin, ne de nukleer ihale sartlarini uygun gormeyerek cekilmek zorunda kalan diger 12 konsorsiyumun anlayabildigi bir durumun oldugu anlasildi. Bununla birlikte bilinmesi gereken, Nukleer teknoloji aliminin sadece bir kerelik bir alisveris olmadigi, aksine nukleer teknoloji transferinin ayni zamanda cok uzun onyillari kapsayacak bir stratejik ortakligin da baslangicii oldugudur. Nukleer isbirligi ayni zamanda ekonomik, politik, teknolojik ve guvenlik konularini da iceren ve teknik ve politik sinirlarin cogu zaman birbirinin icine girdigi sisli bir ortakligi gerektirir. Ondan dolayi da nukleer teknoloji ortakligina girdiginiz ulkeye ciddi bir guven duymaniz, sizin yararinizadir. Bu noktada ozellikle bir konu daha kafalarda soru isareti meydana getirmektedir: Turkiye’nin nukleer guc santrali kurma nedenlerinin en onemlilerinden biri, ‘guvenilmez’ olarak gorulen Rusya ve Iran’dan enerji bagimsizligi kazanma yolunda adimlar atmak idi. Anlasilmasi kolay olmayan matrix, bu nukleer ortaklik ile, ‘guvenilmez’ ulke olarak gordugumuz Rusya’dan enerji bagimsizligi kazanmak ugruna kurmak istedigimiz nukleer enerji santralini, Rusya’ya geri donerek ve bu sefer ayni ulkeyi ‘guvenilir’ addederek, nukleer teknoloji transferi yapmaya karar vermek. Soguk savas yillarinda bazi Arap ulkelerinin Sovyetler Birliginden silah alimi ile baslattigi iliskinin, daha sonra nasil da stratejik ortakliga donup, onyillarca devam ettigini hatirladigimizda, bu Turk-Rus nukleer iliskisinin ilerde ayni sekilde yon ve ivme degistirebilecegini daha iyi tahmin edebiliriz.

TAEK bu ihaleyi bircok nedenden dolayi iptal edebilir, gerekli degisiklikleri yaparak ve sartlari iyilestirerek dunyanin birinci sinif nukleer firmalarini Turkiye’ye getirme yoluna gidebilirdi. Onerilen Rus nukleer santralinin henuz denenmedigi ve su an calisir durumda olmadigi biliniyor. Burada ortaya cikan soru; TAEK’in bu kararinin, yukarida tartisilan daha derin stratejik isbirlikleri icin bir adim olup olmadigi. Bu noktada, ayrica ABD Ulusal İstihbarat Konseyinin Kasim 2008’de yayinladigi rapor da Turkiye’nin bir suredir yatirim yaptigi bu yeni ittifaklara baska bir acidan bakmamiza yardimci olabilir. Rapor, Turkiye’nin onumuzdeki onbes yil icinde Islamci ve Milliyetci bir kimlige dogru gidecegini ongoruyor. Yakin gecmisteki bircok isaret de, Turkiye’nin, gercekten de her gecen gun daha Islamci ve Milliyetci hale geldigini gosteriyor.

Tabi burada Basbakan Erdogan’in disiliskiler basdanismaninin ‘stratejik derinlik’ tatlandirmasiyla, bu turlu farkli ittifaklara yapilacak yatirimin aslinda vizyoner bir acilim oldugu da savunabilir. Bu soruya cevap verebilmek icin, bu farkli ittifaklarin Turkiye’ye neler getirebilecegini tartismak lazim. AB ve ABD’nin azalan etkileri ile ortaya cikabilecek bazi senaryolar sunlar olabilir: her alanda azalan ozgurlukler, AB reformlari ile kazanilan insan haklarini kaybetme riski ve Turkiye Devleti ‘kirmizi cizgilerine’ yapilacak elestirilen daha da agirlasan cezalar ile cevap verilmesi. Ekonomik olarak da, artan korunmaci politikalarla, Turkiye’nin etkisini artiran ekonomik krizle birlikte global ekonomiden mumkun oldugunca kendisini uzaklastirmasi. Turkiye’nin ‘potensiyel’ yeni arkadaslarinin, Turkiye’nin olabilecek bu yeni versiyonu ile en ufak bir problemlerinin olmayacagi su goturmez bir gercek gibi duruyor.

No comments: